26 Temmuz 2012 Perşembe

Afili Filintalar v. Galt Kovuğu Prod'n

Televizyon ve "show biz" dünyası, 2012 yılında net bir şekilde gruplaşmalara maruz kaldı. Uzun zaman kadınlar tarafından, kadınlar için hazırlanan televizyon dizileri, "erkekler-tarafından-erkekler-için" (veya ETEİ) hazırlanan dizilerle rekabet etmeye başladı. Rating oranlarında gözlenemeyen bu rekabetin bu kadar dikkat çekici olmasını da, erkek izleyicilerin domine ettiği sanal alemde, ETEİ dizilerinin yüceltilmesi sağladı. KTKİ diziler, yüksek izlenme oranlarıyla hala reklamverenlerin öncelikli tercihi olacaktır. Sanal alemde yeterince taraftarı olmaması yüzünden de, ekşisözlük ve twitter'da ses getirmemeye devam edecekler.

Zira kadınlar Firdevs Yöreoğlu'yla ilgili geyiklerini gerçek dünyada yapmayı daha çok seviyorlar.

Buna karşılık, İsmail Abi'nin aralarda patlattığı damar aforizmalar, sanal alemi asıl kullanan zümre tarafından günlerce konuşulabiliyor. Bu da, rating oranları yanında orantısız kalan sanal alem rüzgarlarını fazla ciddiye alanları şaşırtmaya devam edecek.

Bu, bir başlangıç. Afili Filintalar ile, S.Erener-N.Karaibrahimgil-S.Çetin-E.Şafak-G.Birsel ağırlıklı şov dünyasının çatışması. Ramazan Güzeldir'le başlayan, Behzat Ç. ile devam eden, Leyla ile Mecnun'la saflarını yaratan, İşler Güçler'le safların sıklığını sınayan bir yeni dalga. Belki de, Bret Easton-Ellis'in, Empire v. Post-Empire çatışmasının bizdeki versiyonu. Bu zamana kadar güvenle ilerleyen G.Müjde'nin Peynir Gemisi, artık günümüz mizah alıcısının ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Çocuklar Duymasın, artık her hafta yayınlanan, saatler süren bir 90'lar mizahı parodisi.

Sorun eski mizah anlayışı değildi. Eminim alıcısı hala vardır. Sorun (ki sorun derken cidden sorun olduğu için böyle diyorum), alternatifsizlik ve bu durumda, eldeki tek seçeneğin, bu alternatifsizliğin farkında olmasıydı. Düşen kalite. İşi sallamak. Kolayına kaçmak. Bunlar da bu durumun doğal takipçileri oldu. Reklamverenler buna aydı ve tekelleşmiş eğlence dünyası temsilcilerine bunu yapmaya devam etmeleri için para yağdırdılar.

Ama nasıl olduysa, erkeklerden oluşan bir ekip, bu tekeli kırmayı başardı. Farklılık arayan zümrenin dikkatini çekti ve ses getirdi- en azından sanal alemde. Bunun devamında ne gelecek? Filintalar da sermaye çekmeye başlayınca, onlar da G.Birsel gibi kendini mi tekrar edecek? Öyle zannediyorum.

Ben hala üçüncü dalgayı, yani şu anda yapılan işlere bakıp, daha iyisini kendilerinin yapabileceğini düşünen, harekete geçecek olan gençleri bekliyorum. Beni sadece onlar heyecanlandırıyor.

3 Temmuz 2011 Pazar

Korkunç Evlatlar-1



Tiyatro, sanat aşkı için yapılır. Sanatçıların para kazanmak gibi bir niyeti yoktur ve olamaz. Tiyatrocu için kalas, heves ve sahne tozu; şarkıcı için sevenlerinin alkışları; yazarlar içinse, onu gerçekten anlayarak okuyan ODTÜ Felsefe öğrencisi kırmızı saçlı borderline birkaç kız yeter de artar bile. Nasıl ki (birkaç örnek dışında) hiçbir ressam hayattayken paraya kavuşmamıştır, gerçek sanatçılar da aç kalmalı, para yerine dostluklar biriktirmeli, yaşlılığında kendilerini Darülaceze'de ziyarete gelen Star TV kameralarına, ağır-çekimde, şu şarkı eşliğinde el sallamalıdır.

Madem öyle, niçin son zamanlarda, gerçek bir sanatçı gibi düşünmeyen şarkıcı, tiyatrocu ve yazarlara rastlar olduk? Bu adamlar ve kadınlara sanatçı denebilir mi?

Yeterince yarıda bıraktığım liste yokmuş gibi, yeni bir listeye başlıyorum: Korkunç Evlatlar. Bu liste altında da, utanmadan, hem de hiç utanmadan, yaptıkları işten aldıkları paraya önem veren cesur sanatçılara bakacağım. Para kazanmanın hor görüldüğü bu gibi endüstrilerde bizim Korkunç Evlat'lara (kısaca KE'lere) diş bişeyen ve onları hor gören gerçek sanatçıları ise başka yazarlara havale ediyorum.

İlk KE: Şahan Gökbakar. En başından beri, yaptığı işi para kazanmak için yaptığını gizlememekle kalmadı (33. sayfaya odaklanın), istediği gibi, insanları mutlu etme amaçlı filmler yapmak için yemediği damga kalmadı. Sığ. Lümpen. Görgüsüz. Ama sonuçta, yaptığı işi hayatını kazanmak için yaptığı gerçeğini kimseden saklamadan, kimseyi sanat aşkı illüzyonuyla kandırmadan, başarılı oldu. Beni sadece filmleriyle değil, saygın sanat erbabını şoke ederek de güldürdü. Kendisine kazanç ve başarı dilerim.

Sophia Takip Edilmekten Hoşlanmıyor

..ama bloggerlar hoşlanır. İstisnasız.

18 Şubat 2011 Cuma

Sosyal Medya

Sosyal medya konvansiyonel medyadan farklı değildir. Niçin bu denli heyecan yarattığını anlayamadım. Tek fark, artık medyaya herkes katkıda bulunabiliyor.

Ben bundan memnun değilim.

Herkes medyaya aynı güçte katkıda bulunmamalı. Biz konvansiyonel medya devrinin okur ve takipçileriyiz. Bizim medyaya yaklaşımımız, medyada çıkan haberlerin ve yorumların, haber ve yorum yapma yetkinliğine erişmiş insanlar tarafından yapıldığı varsayımına dayanıyor. Biz okurların, her bir konu üzerinde etraflıca bilgi sahibi olması mümkün olmadığından, iyi bilmediğimiz konulardaki bilgi ve fikir edinme işini konvansiyonel medyanın haberci, yorumcu ve köşe yazarlarına havale etmiştik. Böylece işimiz kolaylaşıyordu. Bir konunun ehlinin ulaştığı sonuç ve düşüncelere konvansiyonel medya sayesinde kolayca ulaşıyor ve onların bizden daha bilgili, daha deneyimli ve en önemlisi, daha yetkin olduğu varsayımıyla, zihinsel kalkanlarımızı indirip, seçici-geçirgen düşünce yapısını kullanma ihtiyacı hissetmeden onların sonuç ve düşüncelerini kolaylıkla benimseyiveriyorduk. Aslında bunu alışkanlıkla hala yapıyoruz, ama artık medyadaki isimler bizden daha bilgili, daha deneyimli veya daha yetkin olmak zorunda değil.

Yazarlarımızın, yorumcularımızın, köşe yazarlarımızın durumu berbat. Ama biz bu konvansiyonel medya elemanlarını ciddiye alıyoruz, çünkü onların gazetelerde yer edinmiş olması gerçeğinin arkasında yetkin ve bilgili oldukları varsayımı hala duruyor.

Ve derken, köşe yazarı olmanın aşmayı gerektirdiği (günümüzde pek de yüksek olduğunu zannetmediğim) bilgi, donanım ve yetkinlik eşiğini aşmamış olanların, yani herkesin katkıda bulunabileceği bir medyadan bahsediyoruz. Eminim, kendimizi şartlandırmışlığımızdan dolayı sosyal medyaya katkıda bulunanları da yetkin insanlar olarak varsayacak ve seçici-geçirgenliğimizi kullanmaya gerek duymadan her verdiklerini alacağız.

İşte bundan dolayı sosyal medyanın gelişiminden memnun değilim.

Ve bir şey daha söyleyeyim mi, haber, kamuoyu, tarışma yaratma, gündem belirleme bir yana, sosyal medyanın çok kişisel bir tarafı da var. Sosyal medya araçlarını kullanarak, tanımadığınız insanlara hakkınızda çok fazla bilgi verebiliyorsunuz ve hangi bilgileri vereceğinizi seçebiliyorsunuz. Bir insanı tanımak ve bir insan hakkında bilgi sahibi olmanın farkının ayırdında değilseniz, size, hayatının sadece bir tarafıyla ilgili çok fazla bilgi aktaran kişi hakkında, o kişinin üzerinizde uyandırmak istediği izlenimi ediniyorsunuz. İşin en ilginç tarafı da, bu kişiyi çok iyi tanıdığınız izlenimini edindiğiniz için, onun size sunmak istemediği taraflarının olduğuna inanmıyorsunuz. Sosyal medyayı kullanarak, hayatınızın kamuya açmakta bir sakınca görmediğiniz yönlerini cömertçe sergileyerek, hayatınızın gizli kalmasını istediğiniz yönlerini, şüphe bile yaratmadan saklayabilirsiniz. Görünenin bolluğunu kullanarak saklananın geride bıraktığı boşluğu gizleyebilirsiniz. Çok akıllıca.

Sosyal medya bana bunları sağlasa, ben de sosyal medyanın önde giden bir neferi olurdum.

8 Şubat 2011 Salı

Çok da Güzel Olmayan Şeyler: Başlangıç-II

Kötü olan şeyleri alıp daha kötü hale getirebildiğimi keşfettiğimde kaç yaşında olduğumu şu an hatırlayamıyorum. Fakat bu yeteneğimi gözlerinizin önüne serebilmek arzusuyla, bir önceki ÇdGOŞ'a bakıp derin derin düşündüm.

Voila!, zaten çok da güzel olmayan bir şeyi, ÇdGOŞ skalasında bir adım ileri taşıdım.

(ÇdGOŞ skalasında bir adım ileri gitmenin iyi bir şey olmadığının resmi)

Sizin için!

Çok da Güzel Olmayan Şeyler: Başlangıç

(Via trendyol.com. Bu ürünün satılmayıp indirim sitelerine düşmesinin beni şaşırttığını söylersem yalan olur.)

Hayat "Güzel Şeyler"den ibaret değil. Gerçekten üzgünüm.

Bu yüzden güzel olmayan şeyleri de buraya koymalıyız. Onlara genel olarak, "Çok da güzel olmayan şeyler" diyelim (kısaca, ÇdGOŞ). Bunlar "Kötü Şeyler" değil, ama örnekleri takip edersek, kötü şeylerin siyahı ve güzel şeylerin beyazı arasında, grinin çeşitli tonlarında, kendi çaplarında çok da takdir edilesi şeyler olmadığını fark edeceğiz.

***

Yukarıdaki örnek, iki adet ÇdGOŞ içeriyor. Birincisi, dahi anlamında olmasına rağmen ayrı yazılmamış -de eki, bir diğeri Comic Sans yazıtipi. İkisi de ÇdGOŞ grubuna girmeyi hak ediyor.

Kötü mizahın taraftarı olmadığımı da eklerseniz, tek bir fotoda üç ÇdGOŞ...başlangıç için hiç fena değil, değil mi?

Belki de herkes giysi tasarlamamalı; belki moda dediğimiz trilyon-dolarlık endüstri bir ihtiyacı karşıladığı için vardır... giyenleri utandırmayacak giysiler yaratmak, gibi, mesela?

4 Şubat 2011 Cuma

Güzel Şeyler: John Oliver

Bu adam büyüyünce çok meşhur olacak.

Footlights'tan çıkan şahane komedyenlerden biri, ve yaklaşık 4 yıldır The Daily Show'da Jon Stewart'ın correspondent'larından biri. Programın correspondent döngüsü, 5 yılı dolduranın kendi programını yapmak için veya başrollere çıkmak için programdan ayrıldığını gösteriyor, Colbert gibi, Steve Carell gibi. John Oliver'ın da kendi programını yapmasını bekliyorum.